Bilinçli ya da bilinçsiz her gün onlarca hukuki işlemin tarafı oluruz. Mesela işe giderken karnımız kazınır bir simit alırız ya da öğle arasında kuaföre gider saçlarımızı kestiririz. Bu örneklerden yola çıkarsak simit alarak bir mal edinir, saçlarımızı kestirerek bir hizmet satın alırız. Biz bu mal ve hizmeti tüketirken kuaför ve simitçi bize bu mal ve hizmeti satar-sağlarlar. Tüm bu basit işlemlerde görünenin ötesinde bir işlemin sonuçları ve hukuken korunumu açısından işlemin hukuki niteliğinin tespiti büyük önem arz eder. Bu nedenle yazımızda öncelikle bir işlemin hukuken "tüketici işlemi" olarak nitelendirilmesi için hangi şartları taşıması gerektiği üzerinden tüketici hukukunun kapsamından kısaca bahsetmemizin akabinde yazımızın esas konusu olan tüketicinin senetle borçlandırılması hususuna değinmemiz daha uygun olacaktır. Nitekim tüketici hukukunun temeli tüketici işlemlerine ve bu işlemin tarafları olan tüketici ve satıcı-sağlayıcı kimselere dayanır.
Bir tüketici işleminin diğer çok taraflı hukuki işlemlerden ayırt edilebilmesinin en pratik yolu; söz konusu işlemin taraflarına ve bu tarafların o işlemden sağlayacakları ya da sağlamayı umdukları yararlara yani amaçlarına ve işlemin konusunun bir mal ya da hizmet sağlamaya yönelik olup olmadığına bakmaktır. İki taraf arasında gerçekleşen bir hukuki işlemin tüketici işlemi olarak nitelendirilebilmesi için taraflardan birinin yani tüketici olarak adlandıracağımız tarafın söz konusu işlemi gerçekleştirirken mesleki ve ticari olmayan amaçlarla hareket etmesi [1] yani mal ve hizmetleri tüketim amacıyla edinen kişiler olmaları [2] gerekir. Satıcı olarak adlandırdığımız diğer tarafınsa tüketici tarafın aksine mesleki veya ticari amaçlarla hareket etmesi gerekmektedir. Yani iki tarafın o hukuki işlemle sağlamış oldukları yarar bu çerçevede birbirine zıt olmalıdır, aksi halde bir tüketici işleminin varlığından söz edemeyiz. Nitekim tarafların bu amaçla bir tüketici işlemini gerçekleştirmek üzere yaptıkları sözleşmeye de tüketici sözleşmesi demekteyiz.
6502 sayılı TKHK.
MADDE 3 –
…
ı) Sağlayıcı: Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da
hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi,
i) Satıcı: Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye mal sunan ya da mal
sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi,
j) Teknik düzenleme: 29/6/2001 tarihli ve 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve
Uygulanmasına Dair Kanunda yer alan tanımı,
k) Tüketici: Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi,
l) Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki
amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan,
eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki
işlemi,
…
Yukarıda da değinmiş olduğumuz üzere tüketici işleminin mantığını anlamak önemlidir, öyle ki; taraflar arasında bir uyuşmazlık söz konusu olduğunda hukuken hangi kuralların uygulanacağını tespit edebilelim. Yapacağımız hukuk tespiti, taraflar arasındaki olası uyuşmazlıkların nasıl ve hangi taraf lehine sonuçlandırılacağı konusunda hayati öneme sahiptir. Bu nedenle özellikle tüketici için uyuşmazlığın meydana geldiği işlemin 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) kapsamında olması uyuşmazlığın çözümünde oldukça önemlidir.
6502 sayılı TKHK.
MADDE 4 –
…
(5) Tüketicinin yapmış olduğu işlemler nedeniyle kıymetli evrak niteliğinde sadece nama yazılı ve her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde senet düzenlenebilir. Bu fıkra hükümlerine aykırı olarak düzenlenen senetler tüketici yönünden geçersizdir.
…
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun'un 4.maddesi kapsamında tüketici işlemlerini düzenleyen bazı temel prensipler öngörülmüştür. Bunlar; tüketici sözleşmelerinin yazılı şekil şartına tabi olması ve bir nüshasının tüketiciye verilmesi, sözleşmeyi tüketici aleyhine değiştirme yasağı, ek bedel talep etme yasağı, talep edilecek her türlü ücret ve masrafın yazılı olarak tüketiciye bildirilmesi yükümlülüğü, bir tüketici işlemi için yalnızca nama yazılı senet ve her taksit için ayrı senet düzenleme yükümlülüğü, tüketicinin edimine karşılık teminatların adi kefalet sayılması ve bileşik faiz yasağıdır.
Bu prensipler değerlendirilirken ağırlıklı görüş; tüketici sözleşmelerinin ne tam adi sözleşme ne de ticari sözleşme olarak değerlendirilemeyeceği, dolayısıyla kendine özgü ayrı bir sınıflandırma içerisinde değerlendirilmesi gerektiği yönündedir. Nitekim bu sınıflandırma hem hukuken hem de uygulamada tüketici sözleşmelerinin zayıf tarafı olarak kabul edilen tüketicinin hak kaybı yaşamaması ve/veya mevcut haklarının korunması açısından çok önemlidir. Ayrıca kanun yukarıda saydığımız prensiplere ilaveten tüketici sözleşmelerinin nasıl yapılacağı ile ilgili ayrıntılı düzenlemeyi yönetmeliklere bırakmıştır.
6502 sayılı TKHK'un özünden yola çıkarak tüketici işlemi, tüketici sözleşmesi ve genel prensiplere değinmemizin nihayetinde bu yazının esas konusu itibariyle; bir tüketici işlemi için yalnızca nama yazılı senet ve her taksit için ayrı senet düzenleme yükümlülüğünü senet ve taksit şartlarını ayrı ayrı inceleyerek açıklayacağız.
6762 sayılı TTK
MADDE 654– (1) Belli bir kişinin adına yazılı olup da onun emrine kaydını içermeyen ve kanunen de emre yazılı senetlerden sayılmayan kıymetli evrak nama yazılı senet sayılır.
Nama yazılı senetlere değinmeden önce genel olarak maddi bir varlığı olmayan hak ve alacakların kıymetli evrak, yani içeriğinde bir hak barındıran senet ile güvence altına alınmasını amaçlandığını bilmemiz gerekir.
Dar anlamda senet; senedi yazan kimsenin, bu senet vasıtasıyla başkaları tarafından öğrenilebilir hale getirilen düşüncelerini, belli bir şahsın veya şahısların bilgisine ulaştırmak amacıyla düzenlenir. Günlük hayatta senet, belgelediği hususla aynı görülür hale gelir; günlük lisanda senet dendiğinde bununla hem yazılı kağıt parçası, hem de bunun belgelemekte olduğu husus anlaşılır. [3]
Tüketici işlemi için sadece nama yazılı senetlerin düzenlenebileceği kuralının mantığını kavrayabilmemiz için nama yazılı senet ile birlikte emre ve hamiline yazılı senetlere de kısaca değinmemiz gerekir. Emre yazılı senetler kanunda açıkça düzenleneceği gibi bazı senetler iradi olarak emre kaydı konulmak suretiyle emre yazılı senetler haline getirilebilirler. Bir senedin emre yazılı olmasının en önemli sonucu ise; nama yazılı senette olduğu gibi çift yönlü ibraz kaydı içermektedir. Ancak nama yazılı senetten farklı olarak emre yazılı senetlerin hamilinin alacaklı olduğunu ispat etmesine gerek durulmamasıdır. Yani, düzgün ciro zinciri yeterlidir. Senetle ortaya konan hakkın sahibinin tespitine göre bir diğer senet türü ise hamiline yazılı senettir. Hamiline yazılı senet, ne bir ibraz kaydı ne de bir ispat gerektirmektedir. Son olarak tüketici hukukunda Tüketici senetleri olarak düzenlenmesi öngörülmüş nama yazılı senetler ise basit kıymetli evrak kaydı taşır, yani senet ortaya konmadıkça bu senede dayanarak ödeme istenemez ve de yapılamaz. Bu tür kıymetli evrak çift yönlü ibraz kaydı içerir, ancak çift yönlü teşhis kaydını içermezler. Yani ödeme için ibraz kaydı şart olmakla birlikte yeterli değildir, hamil aynı zamanda alacaklı ya da halefi olduğunu da ispatlamak zorundadır.
TTK m.654 ve TKHK m.4/5 hükümlerini birlikte değerlendirdiğimizde nama yazılı senedin devredilebilirliği yukarıda izah edilen diğer senet türlerine göre daha kısıtlı olduğundan ve tüketiciye üçüncü kişilere karşı mutlak ve nispi def'i ileri sürerek ifadan kaçınma imkânı tanıması ayrıca tüketiciyi sadece satıcıya karşı sorumlu kılması ve nama yazılı senedin her bir taksit için ayrı düzenlenmesi halinde taksit ödemelerine binaen senedin tüketiciye iade edilebilmesi önemlidir. Ancak bu kıstaslar tek başına "tüketici senedi" kavramını ve diğer senetlerle arasındaki farkı anlatmakta yetersiz kalacaktır. Hüküm lafzında nama yazılı senet zorunluluğu getirmekle birlikte nama yazılı bir senedin tüketici senedi olarak nitelendirilebilmesi için de senedin para borcu ve alacak hakkı içermesini şart koşmuştur. Tüketici senetleri için ticari açıdan bir değerlendirme yapacak olursak birtakım ticari senet türleri (Poliçe, bono, çek vd.) hukuken nama yazılı şekilde düzenlenebilir ya da nama yazılı hale getirilebilir nitelikte olduğundan tüketici senedi de olabilir.Ancak uygulamada görülmektedir ki; satıcılar genellikle tüketici senetlerini nama yazılı değil emre yazılı şekilde düzenlerler ve bu da senetlerin geçerliliği konusunda hukuki bir ihtilafa sebebiyet vermektedir. Kambiyo hukukuna göre taraflar arasındaki hukuki ilişkiden doğan savunma imkanları kural olarak üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Buna göre kendisinden söz gelimi bono alınan tüketici senedin nama yazılı düzenlenmesi gerektiğini münhasıran lehtara karşı ileri sürebilecek ve üçüncü kişilere karşı bir savunma imkanına sahip olamayacaktır. Senedin geçersizliği sonucuna ulaşmak ise kambiyo hukukunun temel prensiplerine ve bu arada ciro halinde imzaları bağımsızlığı ilkesine uygun düşmeyecektir.Burada kabul edilen çözüm tüketici yönünden geçersizlik ve fakat cirantalar bakımından geçerli kambiyo taahhüdünün kabulüdür.Bu nedenle hem hüküm ile amaçlanan hem koruma sağlanacak hem de kambiyo hukukunun temel ilkeleri ile ters düşmeyecektir. [4]
Bu noktada yukarıda da değinmiş olduğumuz taksit hükmü ve bu hükmün uygulaması da önem kazanacaktır. Nitekim uygulamada özellikle taksitli satış yapan satıcılar taksit hükmüne aykırı davranmakta ve tüketici işleminde yapılan taksitleri tek senet düzenlemektedir. Bu hileli davranış tüketicinin tüm borcunu taksitlendirdiği halse söz konusu senedin vadesinin dolmasıyla muaccel hale getirmekte ve tüketici mağdur edilmektedir. Ayrıca bu tek senedin nama yazılı olmaması senedin devredilebilirliğini etkilediğinden bu senet düzgün ciro edilebilir ve tüketicinin senedin devredildiği üçüncü kişiye mutlak ve nispi defi ileri sürme imkânı olmaz. Nitekim senet bedelini ödemek durumunda kalacak olan tüketici, bu ödemeyi gerçekleştirmediği takdirde itiraz hakkı bulunmaksızın aleyhinde üçüncü kişi tarafından icra takibi başlatılabilecektir.
"TAKSİTLE SATIŞ SÖZLEŞMELERİ HAKKINDA YÖNETMELİK
MADDE 11 – (1) Tüketicinin yapmış olduğu işlemler nedeniyle kıymetli evrak niteliğinde sadece nama yazılı ve her bir taksit ödemesi için taksit tutarını aşmayacak ve ayrı ayrı olacak şekilde senet düzenlenir. Bu madde hükümlerine aykırı olarak düzenlenen senetler tüketici yönünden geçersizdir."
Tüketicinin senetle borçlandırılmasına ilişkin yapının hem uygulamada hem de hukuken nasıl işlediğini yukarıda detaylıca anlatmış olduk. Esasen tüketici işleminin yapılmasıyla hem tüketici hem de satıcı arasında birtakım hak ve yükümlülükler doğuyorken bir de tüketici senedi düzenleniyor olmasının, yani tüketicinin ana sözleşmeye ek olarak tüketici senedi ile borçlanması kanun ve yönetmeliklerde detaylı ve tüketici lehine düzenlenmiş gibi görünüyor olsa da diğer mevzuatlar ve uygulama dikkate alınarak bir değerlendirme yapıldığında; tüketici senedinin, tüketici aleyhine temel ilişkiye dayalı taleplerin ileri sürülmesini zorlaştırıcı bazı sonuçları vardır. Sözgelimi, kambiyo senedine dayanan alacağın varlığını herhangi bir senede dayanman veya adi senede dayanan alacağa nazaran daha muhtemel gören kanun koyucu, adi haciz yolu ile takip prosedürüne nazaran kambiyo senedine dayanan alacaklı lehine kolaylaştırılmış bir takip prosedürü öngörmüştür. (İİK m.167~170; m.171~176; m.176~176b) Ayrıca ileri sürülen kambiyo senedi alacağı için temel hukuki ilişkinin mevcut olmadığını veya temel hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağın sona erdiğini, kambiyo senedi veren tüketici ispat etmek zorundadır. [5]
Tüm bu olumsuzluklar hukuken korunmak istenen hatta adı üzerinde bir kanunla korunan tüketiciyi daha da korunmaya muhtaç hale getirecektir. Dolayısıyla tüketicinin senetle borçlandırılmasını konu edindiğimiz yazımızda yukarıda açıklamış ve örneklendirmiş olduğumuz sebeplerle senetle borçlandırmanın tüketici açısından yararından ziyade zararı olduğu kanaatimizi belirterek yazımızı noktalamak isteriz.
Detaylı bilgi için başvurabileceğiniz bazı Yargıtay kararları ve kaynaklar;
Stj.Av. Burcu İLKİ
Dipnotlar
[1] A.Karakocalı ve A.S.Kurşun (2015).Tüketici Hukuku,(1.BASKI), İSTANBUL: FİDES, s. 12
[2] A.Zevkliler (2001). Açıklamalı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (2.BASI), ANKARA: Seçkin Yayınei, s.49
[3] F.Öztan,(2017).Kıymetli Evrak Hukuku.(Güncelleştirilmiş 21.BASI). İSTANBUL: Turhan Kitabevi, s.10
[4] Ş.Akipek Öcal ve Ö.Uzun Kazmacı ve E. Hamamcıoğlu (2015). Bankacılık Sektöründe Kefalet. Bankacılık Sektöründe Tüketici Hukuku Uygulamaları. (ed: H.Tokbaş/A.S..Kurşun). İSTANBUL: Aristo, s.151-152
[5] T.Muşul (2001). Teorik ve Uygulamalı İcra ve İflas Hukuku (1.BASI). İSTANBUL: Alfa Yayınları, s.1046 vd.
Σχόλια